İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,5352 %0.05
49,6395 %0.02
5.778,77 % 0,45
92.050,74 %-1.076
Ara
Muhalif. GÜNDEM Tülay Hatimoğulları: İran-İsrail savaşı bize barışın kritik önemde olduğunu gösterdi

Tülay Hatimoğulları: İran-İsrail savaşı bize barışın kritik önemde olduğunu gösterdi

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, TBMM Grup Toplantısı'nda küresel savaşlara, adaletsizliğe ve ekonomik krize karşı barış, adalet ve demokrasi çağrısı yaptı.

KAYNAK: HABER MERKEZİ
Okunma Süresi: 12 dk

Tülay Hatimoğulları, konuşmasına Şam’daki Mar Elias Kilisesi’ne yönelik saldırıyı kınayarak başladı. Bu saldırının etnik ve dini gerilimleri artırmayı hedefleyen bir girişim olduğunu belirtti.

“Ortadoğu yeniden barut kokuyor” diyen Hatimoğulları, İsrail-İran savaşının sadece bölgesel değil, küresel krizlerin bir yansıması olduğunu vurguladı.

Küresel Savaş İklimi ve Emperyalizme Eleştiri

Hatimoğulları, neoliberalizmin yol açtığı ekonomik kriz, silahlanma yarışı ve sosyal eşitsizliklerin savaşları körüklediğini ifade etti.

G7 ve NATO’nun artan savaş bütçeleri ile halkların emeğinin savaş harcamalarına yönlendirildiğini söyledi.

“Her yere güvenlik gözlüğüyle bakmak, sosyal felaketleri beraberinde getiriyor” dedi.

İsrail-İran Savaşı ve Yeni Dünya Düzeni

İsrail ile İran arasındaki çatışmanın emperyalist paylaşım savaşının parçası olduğunu belirten Hatimoğulları, halkların bu çatışmalarda bedel ödediğini dile getirdi.

“Ulusal güvenlik” söylemini halkların özgürlüklerinin bastırılması olarak değerlendirdi.

Barışın Panzehiri: Demokratik Ulus Anlayışı

Demokratik ulus çözümü önerisini tekrarlayan Hatimoğulları, bunun silah ve şiddet yerine çok kimlikli, çok kültürlü ortak yaşam modeli olduğunu vurguladı.

“Bedeli ne olursa olsun barışı inşa edeceğiz” diyerek kararlılık mesajı verdi.

Türkiye'de Barış Süreci: Beklemeyin, Yol Alın

Ortadoğu’da hızla değişen dengeler ışığında Türkiye’nin barış sürecine öncülük etmesi gerektiğini söyleyen Hatimoğulları, tarihi fırsatların kaçırılmaması gerektiğini ifade etti.

Sayın Devlet Bahçeli’nin dikkatli olunması gerektiği yönündeki sözlerine atıf yaparak, iç demokrasinin kurumsallaşmasının önemine dikkat çekti.

Toplumun Talepleri ve Yargının Rolü

Jin, Jiyan, Azadî” sloganı nedeniyle tutuklanan öğrenciye ve infazı ertelenen mahkûma örnek vererek, yargının barışa hizmet eden bir konuma geçmesi gerektiğini savundu.

Sayın Öcalan ile kesintisiz diyalog kurulması gerektiğini belirterek, çözüm üretme sürecine katkı sunulmasının önünü açmak gerektiğini söyledi.

Ekonomik Adalet ve Parlamento Çağrısı

Türkiye’de artan yoksulluğa dikkat çeken Hatimoğulları, yaşlıların çalışmak zorunda kaldığı dramatik örnekleri paylaştı.

Parlamentoya çağrıda bulunarak, Meclis'in yaz tatiline girmemesi ve aşağıdaki adımların atılması gerektiğini söyledi:

  1. Emekçi ve emeklilere ara zam yapılması
  2. Vergi sisteminde adaletin sağlanması
  3. Geliri düşük hanelerin borçlarının kamu tarafından karşılanması
  4. Küçük çiftçi borç faizlerinin silinmesi
  5. Çocukların temel ihtiyaçlarının karşılanması
  6. Faiz-enflasyon kıskacından çıkılması
  7. KOBİ’lerin faiz yükünün azaltılması
  8. Kamu İhale Kanunu’nun halk lehine düzenlenmesi
  9. Siyasi Etik Yasası'nın çıkarılması
  10. Hukukun üstünlüğü ve demokrasinin güçlendirilmesi

Barışın İnşası: Toplumsal İrade ve Siyasi Kararlılık

İnsan hakları kurumları ve barolarla yapılan temaslara değinen Hatimoğulları, bu diyalogların barış umudunu büyüttüğünü söyledi.

DEM Parti’nin 7/24 çalışmaya hazır olduğunu ifade ederek, adil bir toplum ve demokratik Cumhuriyet için mücadeleye devam edeceklerini vurguladı.

Son Mesaj: Barış İçin Birleşelim

Barış, halkların yıldızının parladığı andır” sözleriyle konuşmasını tamamlayan Hatimoğulları, tüm toplumu savaşsız, eşit ve adil bir gelecek için birleşmeye çağırdı.

Hatimoğulları'nın konuşmasından öne çıkanlar şu şekilde:

"Sözlerime başlamadan önce, Şam’da Mar Elias Kilisesi’ne yönelik saldırıyı tekrar kınıyorum. Yaşamını yitirenlerin yakınlarına sabır, yaralılara acil şifa diliyoruz. Başta Hristiyan cemaati olmak üzere, Suriye halklarının başı sağ olsun.

Hristiyan camiasına dönük bu saldırı elbette sıradan bir saldırı olarak ele alınamaz. Etnik ve dini kördüğümü tırmandırmaya dönük girişimlerdir. Sadece Suriye’de değil, bölgenin tamamını etkilemek amacıyla fay hatlarıyla oynandığını belirtmek isteriz.

Bu kilise saldırısı bize gösterdi ki, Ortadoğu yine barut kokuyor! İsrail-İran savaşı sadece bölgesel bir sorun değil, küresel bunalımın en çarpıcı yansıması. Ne yazık ki küresel nabız, barış ritmiyle değil; savaşın çılgın temposuyla atıyor.

Neoliberalizmin sınıfsal uçurumları, ekonomik çöküş, silahlanma, ekolojik çöküş yarışı başta olmak üzere; güç dengeleri, ticaret savaşları ve etnik-mezhepsel gerilimler... Hepsi savaşın zeminini hazırlıyor, savaşı körüklüyor.

Bakın, G7 Zirvesi ve NATO’nun artan savaş harcamaları talepleri bizlere neyi gösteriyor, biliyor musunuz? Sadece Türkiye’yi, Ortadoğu’yu değil; bütün dünyayı yakından ilgilendiren gelişmeler bunlar. Ahmed’in, Fatima’nın, Rojda’nın, Hans’ın, Robert’in, yani bütün halkların emeği doğrudan savaş bütçelerine aktarılıyor.

Gerçek şu: Her şeye güvenlik gözlüğünden bakılıyor. Oysa bunun anlamı, daha fazla siyasal ve sosyal felaket, daha fazla açlık ve huzursuzluk demek.

Savaşın dehşeti bizlerin gözünde sıradanlaştırılmaya çalışılıyor. Bizlerin kafasında ve ruhunda normalleştirilmek isteniyor. Savaşı ve her yeri yakıp yıkan anlayışı normal karşılamıyoruz, normal karşılamayacağız. Bu çılgınlığa dur demek zorundayız.

İsrail-İran savaşı, kaosun acı tezahürlerinden sadece biri! Bu çatışma, iki devlet arasında basit bir kavga değil. Emperyalizmin paylaşım savaşında bölge yeniden dizayn ediliyor. Yepyeni bir dünya düzeni kuruluyor.

Emperyalist güçlerin jeopolitik satranç tahtasında oynadıkları acımasız oyunla yapılıyor. Bedeli kim ödüyor? Halklar…

Yakılan, yıkılan kentler, yaşamlar… Artan sivil ölümleri… Göç yollarına düşen insanlar… Savaşın gerçek yüzü bu! Kibirli liderlerin çizdiği rotaları, sivillerin kanıyla boyamak istiyorlar.

Bunun çözümü, ulus-devlet anlayışının sahte güvenlik politikalarında değil. İsrail-İran savaşı bunu bir kez daha bize gösterdi.

“Ulusal güvenlik” diyorlar. Oysa bu bir tuzak! Ulus-devletler, kendi halkına özgürlük sunamazken dışarıyı mutlak düşman ilan ediyorlar.

Demokratik muhalefet bastırılıyor, sivil toplum susturuluyor.

Peki, bu karanlık tünelde ışık nerede? Panzehir ne?

Panzehir, emperyalizme karşı güçlü direniştir. Yaşam hakkımız başta olmak üzere; özgürlüğümüze, ekmeğimize, kardeşliğimize, barışımıza göz diken emperyalizmden alacaklıyız. Biz halkız. Biz insanız.

Eskiden bu yaşananları distopyalarda okuyorduk. Artık distopyalar gerçek oluyor. İran-İsrail savaşı bize bunu gösteriyor.

Altını kalın çizgilerle çiziyorum: İçerideki demokrasi eksikliği, dışarıdaki düşmandan daha tehlikelidir.

Eşit yurttaşlığı kutsayan; hak eşitliğini, adaleti, özgürlüğü temele koyan siyaset bu sistemin panzehiri olur.

Demokratik ulus çözümü, silahta ve kanda aramaz. Demokratik ulus; çok kimlikli, çok kültürlü, çok inançlı halkların kendi kaderlerini özgürce tayin edebileceği, eşit hukukla tesis edilmiş ortak yaşam modelidir. Bizleri, Ortadoğu’yu kurtaracak olan tam da bu anlayışın yaşama geçmesidir.

Bedeli ne olursa olsun, demokratik ulus demekten, demokratik toplum demekten, bunu inşa etmekten asla vazgeçmeyeceğiz. Barışı mutlaka bu topraklara armağan edeceğiz.

Avrupa başta olmak üzere birçok ülke, savaşı söylemde kınıyor; gerçekte destekliyor. Bu sorumsuzluktan derhal çıkılmalıdır.

Bu karanlık tablonun umut ışığı, halkların demokratik mücadelesindedir. İran’dan İsrail’e, Ukrayna’dan Filistin’e, her yerde barış talebini yükseltmeliyiz.

Barışın sesi silahlardan daha güçlü! Savaş mutlaka durdurulmalıdır. Bugün dediler ki, sabah 7’den itibaren İran ile İsrail arasındaki ateşkes hayata geçecek. Sevindim, umut doğdu dedik. Ama bu toplantıya gelirken gördük ki, yine füzeler, uçaklar, bombardımanlar devam ediyormuş.

Unutmayalım: İran’dan ve İsrail’den yükselen dumanlar sadece geleceği karartır. Savaşın ateşiyle ısınmaya kalkanlar, sonunda kendi evlerini küle çevirir!

Başta Amerika, İsrail ve İran olmak üzere, tüm dünya halklarına çağrımız: Dünyanın kaderiyle oynanmasına izin vermeyin!

Gelin, evler küle dönmeden, bu savaş yayılmadan; halklar olarak inisiyatif alalım. Barış için alanlarda, meydanlarda olalım. Savaşa hayır, barış hemen şimdi diyelim.

Bildiğiniz üzere, en sıcak gündemimiz Türkiye’deki barış süreci. En başta şu tespiti yapalım: Küresel ve bölgesel olaylar çok hızlı cereyan ediyor!

Emperyalizmin Ortadoğu’ya giydirdiği katı ulus-devlet gömleği, yüz yıldır her baharı kışa çevirdi.

Bu dönemeçte, halkların faydasına olan gelişmeler sürüncemede bırakılamaz! Tarihi fırsatlar bazen yüzyılda bir gelir. Yüzyıllık bekleyişin tortusunu omuzlarımızdan atmak istiyoruz.

Tarih bize “Beklemeyin, yol alın” diyor! Bekledikçe kaybettik, bekledikçe yaralar derinleşti, bekledikçe fırsatlar uçup gitti.

İran-İsrail savaşı bize, barışın kritik önemde olduğunu gösterdi. Türkiye, barışı komşu coğrafyada yükselen alevleri söndürmede öncülük edebilir.

Sayın Bahçeli’nin, sürecin hızlı ve dikkatli gitmesi gerektiğine dair uyarıları önemli. Bir kez daha anlıyoruz ki, kendi iç demokrasisini kurumsallaştıramayan ülke, küresel fırtınalardan çok ağır yara alır.

Bu dönemeçte, halkların faydasına olan gelişmeler sürüncemede bırakılamaz! Tarihi fırsatlar bazen yüzyılda bir gelir. Yüzyıllık bekleyişin tortusunu omuzlarımızdan atmak istiyoruz.

Tarih bize “Beklemeyin, yol alın” diyor! Bekledikçe kaybettik, bekledikçe yaralar derinleşti, bekledikçe fırsatlar uçup gitti.

İran-İsrail savaşı bize barışın kritik önemde olduğunu gösterdi. Türkiye, barışı komşu coğrafyada yükselen alevleri söndürmede öncülük edebilir.

Sayın Bahçeli’nin, sürecin hızlı ve dikkatli gitmesi gerektiğine dair uyarıları önemli. Bir kez daha anlıyoruz ki, kendi iç demokrasisini kurumsallaştıramayan ülke, küresel fırtınalardan çok ağır yara alır. Deneyimle sabittir.

Ancak toplum haklı olarak, “Kaygılarımız kulak arkası ediliyor” diyor. Manisa Turgutlu’da lise öğrencisi, “Jin, Jiyan, Azadî” dediği için tutuklandı. Kadının özgürlüğüne, yaşam hakkına değinen, Kürt kadınlarının bütün dünya kadınlarına mal ettiği bu evrensel slogan nasıl suç sayılır? Biz de “Jin, Jiyan, Azadî” diyoruz!

Elazığ’da 30 yıllık infazını tamamlayan Beyar Uğurlu’nun tahliyesi, “Öcalan’ın çağrısını destekliyorum” dediği için ertelendi.

Sayın Öcalan’ın çağrısını bütün dünya destekledi. Barışı desteklemek ne zamandan beri suç? Bu ülkede barış inşa edeceksek, toplum, iktidar, muhalefet, medya kadar yargı da barışa alışmalı!

Yargı, adalet terazisini barışa hizmet için kullanmalı. Türkiye’de yargı artık Kürt halkıyla, diliyle, kültürüyle barışmalı! Muhalefeti cezalandırma aracı olmaktan çıkmalı. Aksi halde, demokrasiyi nasıl tesis edebiliriz ki?

Bakın, Meclis de henüz bir adım atmadı. Komisyon kurulacak deniliyor ama içeriği ve zamanı belirsiz. Bugün, TBMM Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş’un çağrısı üzerine tüm siyasi parti grup başkanvekillerinin katılımıyla bir toplantı yapılacak. Temennimiz, hızlıca adım atılmasıdır.

Çünkü bu süreç tek partinin değil, tüm halkımızın meselesi! Meclis’in önünde engel yok; tam tersine, başlaması için yüzlerce neden var!

Barışın yolu cesaretle, kararlılıkla, samimiyetle aşılır. Adalet ve demokrasi tesis edildikçe silahlar susar, barış konuşur. Bütün çabamız bunun içindir.

Mesela Diyarbakır’da İHD’nin “Barışa Giden Yol: Hafıza ve Adalet” buluşması çok kıymetli. Yaşamını yitiren asker, gerilla ve sivillerin aileleri birlikte barışı talep etti.

Uğur Kaymaz ve Eren Bülbül’ün anneleri “Biz barıştan yanayız” mesajı verdiler. Bu mesajlar, siyaset kurumuna ve toplumun tamamına büyük sorumluluklar yüklemiştir.

Yine geçen hafta, 16 baro bizi ziyaret etti. Önemli tartışmalar yürüttük. Daha sonra kamuoyuna 17 maddelik bir çözüm taslağı sundular. Diyorlar ki:

“Kalıcı barış için TBMM öncülüğünde temel haklar ve eşit yurttaşlık güvenceye alınmalı, kayyım ve keyfi yasaklar kaldırılmalı.”

Biz de bu kıymetli açıklamalar için kendilerine teşekkür ediyoruz. Bunların hepsini mücadeleyle kazanacağız.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Türk Tabipleri Birliği, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu, MÜSİAD ve TÜSİAD ile görüşmelerimiz oldu. Sürece olan inançları bizi mutlu etti.

İçtenlikle ifade ediyorum: Bu temaslar bir halkın, bir ülkenin, hatta bölgenin barış umudunu ören kolektif iradeyi temsil ediyor.

Süreç ile ilgili diğer çok önemli bir nokta da şudur: Sayın Öcalan ile kesintisiz bir diyalog sağlanmalıdır.

Sayın Öcalan kendisi de istiyor. Çağrısının toplumda karşılık bulması için, Türkiye, Ortadoğu, Avrupa, dünyanın dört bir yanından aydınlarla, hukukçularla, akademisyenlerle, siyasetçilerle görüşmek istiyor, bunları talep ediyor. İmralı’nın kapıları kilit değil, köprü olmalı. O kapılardan çözüm fikirleri akmalıdır.

Türkiye’de sofralar, keseler, cepler boş. Kredi kartları patlamış durumda.

İktidar, Türkiye’yi enflasyon-faiz sarmalına soktukça sadece ekonomi değil, toplumsal çürüme de derinleşiyor.

Milyonlarca insan “faiz mi enflasyon mu”, “büyüme mi işsizlik mi” ikilemine sıkıştırılıyor. Yanlış ekonomi yönetimi ve “yurttaşa değil, yandaşa bütçe” anlayışı bizi bu tabloya sürükledi.

Yozgat Sarıkaya’da, 6 katlı inşaattan düşen 71 yaşındaki Selami Şimşek hayatını kaybetti.

Başka ülkelerin yaşlıları emekli maaşlarıyla tatile giderken, Türkiye’de 71 yaşındaki bir insan geçinebilmek için inşaatta çalışıyor ve yaşamını yitiriyorsa kimse bize vatan sevgisinden bahsetmesin! Bu ölüme yalnızca geçim derdi üzerinden bakılamaz. Bu aynı zamanda ülkedeki ahlaki ve sosyal tablonun da acı bir sonucudur.

Vatanı sevmenin göstergesi kuru hamaset değil; insanlara en güzel yaşamı sunmak, ülkenin doğasına ve toprağına sahip çıkmaktır.

Parlamento’yu göreve davet ediyoruz. Gelin, bu yaz Meclis’i tatil etmeyelim ve bu adımları birlikte atalım:

1. Emekçi ve emeklilere ara zam yapalım, yoksulluğu azaltalım.

2. Vergi mevzuatını değiştirerek yoksula yönelik vergi soygununa son verelim. Azdan az, çoktan çok vergi sistemini hayata geçirerek vergide adaleti sağlayalım.

3. Belli bir gelirin altındaki hanelerin kredi borçlarını kamu bütçesinden karşılayalım.

4. Küçük çiftçilerin borç faizlerini silelim. Çiftçilere sübvansiyon ödemelerini kanunda belirtilen oranlarda yapalım.

5. Açlıkla mücadele eden milyonlarca çocuğun temel ihtiyaçlarını karşılayalım.

6. Faiz lobisini sevindiren yüksek faizi düşürelim. Türkiye’yi faiz-enflasyon kıskacından kurtaralım.

7. KOBİ’lerin üzerindeki faiz yükünü azaltalım.

8. Kamu İhale Kanunu’nu baştan sona değiştirelim. Bu kanunu sermayenin değil, halkın çıkarını gözeten hale getirelim.

9. Siyaseti ekonomik kazanç kapısı olmaktan çıkaralım. Siyasi Etik Kanunu’nu çıkararak akçeli ve karanlık işleri sonlandıralım.

10. Adil bir ekonomi için hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi güçlendirelim.

Bertolt Brecht’in dediği gibi: “Adalet halkın ekmeğidir.”

Adaleti güçlendirelim, ekmeği büyütelim. DEM Parti, bütün bu sorumlulukları yerine getirmek için 7/24 çalışmaya hazırdır.

Stefan Zweig “Tarihte yıldızın parladığı anlar” der.
İşte barış, yıldızın parladığı en güçlü andır. Bu gerçeğe herkes kulak vermelidir.

Gündelik polemiklere sıkışmış, ideolojik rövanşlara odaklanmış, burnunun ucunu görmeyecek kadar kibirlenmiş anlayışlar ülkeyi aydınlığa götürmez; karanlığa mahkûm eder.

Oysa önümüzde, halkların yıldızının parlayacağı, gerçek baharı müjdeleyecek imkânlar var!

DEM Parti olarak tarihin doğru tarafındayız! Emekçinin, ezilenin, yoksulun yanındayız. Barışmış, demokratik bir toplumun, demokratik Cumhuriyetin inşasında kararlıyız!

DEM Parti olarak barışı;

Kürt-Türk anaların acısıyla,

çocukların umuduyla,

inanç ve dil eşitliğiyle,

işçi-emekçinin alın teriyle,

engellilerin engelsiz yaşam hakkıyla,

kadınların, gençlerin, doğa ve insan hakları savunucularının özgürlük ve adalet mücadelesiyle...

Bizler barışı mutlaka ama mutlaka bu topraklarda inşa edeceğiz."

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *