Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) üyesi politikacının 17 Ekim'de Hürriyet'te yayınlanan röportajındaki ifadeler şunlardı: "Türkiye'den gelen kadınlar ve erkekler, bazen çok zor koşullar altında gösterdikleri sıkı çalışmayla 'ekonomik mucize' olarak adlandırılan şeyin mümkün kılınmasında çok önemli bir rol oynadılar; modern endüstriyel Almanya'nın inşasına yardımcı oldular."
"Ekonomik mucize" terimi, savaşın ardından Almanya'da yaşanan hızlı ekonomik büyüme dönemini tanımlar.
Bu dönem, 1948'deki para reformuyla başladı ve yaklaşık olarak 1960'ların başına kadar devam etti. Bu süre boyunca Almanya'nın gayri safi yurt içi hasılası (GSYİH) yıllık %5 ila %11 arasında bir oranda büyüdü ve endüstriyel kapasitesi büyük ölçüde genişledi.
"tarihsel açıdan tamamen saçmalık"
Muhalif'in aktardığına göre Tarihçi Sven-Felix Kellerhoff, Alman gazetesi Welt için kaleme aldığı makalede, büyük Türk göçmen işçi kafilelerinin ancak 1960'larda gelmeye başladığını söyledi ve Wadephul'u "tarihsel açıdan tamamen saçmalık" yaymakla suçladı.
Belçika Gazetesi Brussels Signals da şu bilgileri paylaştı:
"Haziran 1962'de, Almanya'daki tüm işçilerin sadece %3,1'i yabancılardan oluşuyordu; bu oran 1954'te %0,4'tü.
Bu grubun içinde yaklaşık 266.000 İtalyan, 87.000 İspanyol, 70.000 Yunan ve 47.000 Avusturyalı bulunurken, sadece 15.000 Türk vardı.
Türk işçiler, ancak Almanya'nın 1961'de Türkiye ile bir işgücü alım anlaşması imzalamasının ardından kitlesel olarak gelmeye başladı.
1969 yılına gelindiğinde, Almanya'da halihazırda 213.000 Türk çalışıyordu; bu sayı, 340.000 İtalyan ve 226.000 Yugoslav'ın ardından en büyük üçüncü gruptu.
Oysa ekonomik mucizenin en büyük bölümü, Türk göçünün hız kazanmaya başladığı 1961 yılında çoktan sona ermişti.
1950'lerde reel ekonomik büyüme ortalama %8,2 iken, bu oran 1960'larda %4,4'e düştü. 1973'teki petrol şoku ise Almanya'nın genişlemesine bir darbe daha vurdu."
Kellerhoff, "Dünya çapında 13.000'den fazla çalışanı varken, Alman Dışişleri Bakanlığı, hiç de spontane olmayan, aksine hazırlıklı bir basın röportajında kendi bakanını böylesine yanlış açıklamalardan gerçekten koruyamıyor mu?" diye sordu.
“Dışişleri Bakanlığı'nın Türkiye'yi memnun etmek için taraflı anlatılar yaymaya son vermesinin zamanı gelmiştir”
Ekonomist Malte Fischer de bu yorumlara katılarak 18 Ekim'de İsviçre gazetesi NZZ'ye şunları yazdı: "Dışişleri Bakanlığı'nın da artık bunu fark etmesinin ve Türkiye'yi memnun etmek için taraflı anlatılar yaymaya son vermesinin zamanı gelmiştir."
Fischer, Almanya'nın ekonomik mucizesini öncelikli olarak 1940'larda piyasa temelli kapitalist bir ekonomiyi benimsemesine borçlu olduğunu ekledi.
1961'de Türkiye ile yapılan işgücü alım anlaşmasının, sadece Türkiye'yi bir NATO üyesi olarak daha fazla entegre etmek isteyen ABD'nin telkini üzerine imzalandığını da sözlerine ekledi.
Fischer sözlerini şöyle sürdürdü: "Dönemin Alman Çalışma Bakanlığı, Türkiye ile Almanya arasındaki kültürel, dini ve etnik farklılıklar nedeniyle vasıfsız Türk 'misafir işçilerin' işe alınmasına ilişkin endişelerini dile getirmişti."
İşçi alımının sona erdiği 1973 yılına kadar 850.000'den fazla Türk işçi Almanya'ya göç etmişti.
